(OPET Petrolcülük tarafından yayınlanan ve basılan OPET Kilometre dergisinin 2017 İlkbahar-Yaz Özel Sayısında yayımlanan yazımdır.)
İzin Ver, Kendini Motive Et!
Motivasyon denilen şey, başkaları tarafından sağlanamaz. Buna ancak kişinin kendisi izin verir.
1970’li yıllarda ortaya çıkan ve günümüze kadar etkileri devam eden NLP akımı, her insanın farkında olmadan geliştirdiği stratejileri olduğundan bahsediyor. Bu stratejiler aşık olma, alış-veriş yapma, karar verme, kendini motive etme gibi yaşamımızda önem taşıyan konularda olunca daha da önemli bir hale geliyor. Mesela kişi, aşık olma stratejisini değiştirmediği müddetçe aynı tip insanlara aşık oluyor. Ya da karar verme stratejisini değiştirmediği sürece kararlarını hep aynı yollara ve dayanaklara göre veriyor.
Bu stratejilerin her biri çok önemli olsa da kişinin uzun vadede ihtiyaç duyacağı en temel strateji Kendini Motive Etme stratejisidir.
Kendini motive etme yada diğer bir deyişle Motivasyon Sağlama gerek iş yaşamında gerekse özel ve sosyal yaşamda, bireylerin yaşama pozitif düşünceyle devam etmelerini sağlayan temel dinamiklerden biri… Motivasyon sağlayamamanın; zaman kaybı, işi gerektiği gibi yapamama, verimliliğin azalması ve dolayısıyla performansın düşmesi gibi bir çok dezavantajı bulunur. SWOT analizlerinde tehdit olarak adlandırılan bu dezavantajlar gerçekleştiğinde yaşam kalitesinde düşüyor ve beraberinde mutsuzluk duygusunu oluşturur.
Motivasyon azalmasının ya da yok olmasının kişiden kişiye değişen sebepleri olabilir. Birini fazlasıyla etkileyen bir sebep başka birini hiç etkilemeyebilir de. Bu sebeple kişi motivasyonunu baltalayan unsuru kendisi bulmalıdır. Bunun, motivasyon sağlamaktan daha kolay olduğunu söyleyemeyiz ama kişi motivasyon baltalarını bulmayı öğrendiğinde , çözüme beş kala olduğunun farkına varır.
9-12 aylık bebeklere baktığımızda emekler, sehpaya tutunarak kalkmaya çalışır, düşer, bazen ağlar, bazen de hiç bir şey olmamış gibi kalkar ve tekrar dener. Sobaya ya da kalorifere ellerini yapıştırdığında canı yanar, ama bir kaç zaman sonra tekrar dener, dersini aldıysa dikkatli davranmaya başlar. Ama hiç bir zaman tekrar tekrar denemekten vazgeçmez. Siz hiç tutunarak yeni yürümeye başlayan bir çocuğun bir kaç kere düştükten sonra, ‘Vazgeçtim ben, yapamayacağım, yürümek istemiyorum’ dediğini duydunuz mu? Sanırım hiç birimiz duymadık, ya da böyle bir bebekle karşılaşmadık. Bunun sebebi tüm insanların doğuştan tüm kaynaklara sahip olmasından kaynaklanır. Evet, insanlar doğuştan tüm kaynaklara sahiptir. Bu kaynaklardan bazıları özgüven, cesaret, başarabileceğine olan inançtır. Yaşımız ilerledikçe bu kaynaklar, edindiğimiz deneyimler sonucu azalmaya uğrar ama hiç bir zaman kaybolmaz. Yani herkes aslında tüm bu kaynaklara sahiptir. Sadece kullanmayı unutabiliyoruz. Motivasyon da böyledir. Zaten yaşama dair motivasyonumuz doğuştan var. Zaman zaman olmadığını düşündüğümüz anlar, aslında motivasyon baltalarımızın karşımıza çıktığı anlar.
Motivasyon baltaları içsel ve dışsal olmak üzere 2 türlüdür.
İçsel baltalar, bir işe başlamaya ya da devam ettirmeye zihinsel olarak hazır olamama durumudur. Arındırılmamış bir zihin, yeni bir duruma odaklanmakta zorlanır. Dolayısıyla içsel baltaları azaltmak için önce zihin boşaltılmalıdır. Bunun için nefes teknikleri , meditasyon gibi yöntemlere başvurulabilir. Tüm adımları düşünülmüş bir planlama da zihni olumlu yönde hazırlar. Önem derecesine bakmadan yapacağımız her eylemi etkin bir plan doğrultusunda yapmak da motivasyonumuzu geliştiren adımlardan biridir. Yapacağı işin olası sonucuna inanmayan ya da güvenmeyen birinin motivasyonu da tahmin edileceği gibi pek yüksek olmayacaktır. Örneğin sınavda nasıl olsa başarısız olacağına inanan bir kişinin o sınava çalışma motivasyonu oluşmaz. Ya da sunacağı fikirlerin zaten kabul görmeyeceğini düşünen bir çalışanın sunumu hazırlama motivasyonu da düşük olacaktır. Buradan, insanın inanmadığı bir duruma motivasyon geliştiremeyeceği sonucu çıkar!
Dışsal Baltalardan bahsetmek gerekirse, motive olmamızı engelleyen dış etkenlerdir. Doğa koşulları ki kasvetli havaların kişilerin motivasyonları düşürdüğü gözlemlenmiştir, gürültü, uygun olmayan ortam koşulları gibi dış etkenler de zaman zaman motivasyon sağlamayı zorlaştıran etkenlerdir. Bunun için çözüm, odaklanmadan yani işe başlamadan önce gerekli tüm koşulları olabildiğince uygun hale getirmektir. Bu bizim sorumluluğumuzdadır. İşin doğrusu şu ki, bir kişi buna müsaade etmediği müddetçe dışarıdan gelen bir gürültü onun odaklanmasını bozamaz. Kinesiyoloji biliminin bize verdiği en değerli bilgilerden biri de budur. Odaklanma tamamen insanın kendi elinde ve hatta kaslarının kontrolünde olan bir durumdur. Yani insan sadece isterse odaklanır ve o yöne bir motivasyon geliştirir.
Tüm bunların dışında kişilerin motivasyonlarını arttıran unsurlar da vardır elbette. Tüm mesele kişilerin bunları keşfetmesidir…
Hayattan tatmininiz artmasını istiyorsanız, size bazı önerilerim olacak.
- Her zaman hedefleriniz olsun.
Küçük ya da büyük, kısa veya uzun vade hiç fark etmez. Yeter ki kendinize hedefler koyun ve mümkünse bir bunu yere yazın. Bunu yaparken, hedefle hayali karıştırmayın. Hayaller gerçekleşmeyebilir ama hedefler iyi yapılandırılırsa mutlaka gerçekleşir.
- Kendinize her koşulda inanın.
Başkaları size inanmasa bile siz kendinize inanın. Ulaşmak istediğiniz her neyse, diğerlerinin inancı sizi az, kendi inancınız ise sizi fazlasıyla etkiler.
- Varmak istediğiniz noktayı sıklıkla zihninizde canlandırın.
Bunu yaparken duyu organlarınızı da kullanırsanız zihninizde yaratılan etkiyi arttırırsınız. Beyin öyle etkileyici bir yapıya sahiptir ki, bazı özellikleri oldukça şaşırtıcıdır. Örneğin, gerçekte bir olay yaşadığımızda beynin belli bir noktası uyarılır. Aynı olayı hiç yaşamadan sadece imajine edersek (zihnimizde canlandırsak) beynin gene aynı noktası uyarılır.Yani bu farkı beynimizin ayırt edemez. Bu şu demek oluyor; imajine edilen/zihinde canlandırılan her şeyi, beyin gerçekleşmiş kabul ediyor. Dolayısıyla siz varmak istediğiniz noktayı zihninizde canlandırdıkça beyniniz de onun gerçekleştiğine inanıp, o yönde motivasyon geliştiriyor. Buna beyni kandırmak bile diyebilirsiniz ama bu tamamen bilimsel bir gerçek.
- Hayatınızın her anı çok değerlidir. Bunu bilerek yaşayın.
Aldığınız her nefes ne kadar önemliyse, yaşadıklarınız da bir o kadar önemlidir. Bu sebeple yaşadığınız hiç bir şey için pişmanlık duymayın. Deneyimler olmazsa, nasıl öğreneceğiz? Hata da yapsanız, hataların insanlara mahsus olduğunu hep hatırlayın. Robot değilsek -ki bu zamanda robotlar da doğru programlanmazsa hata yapabilir- hata yapma lüksümüz he zaman vardır. Ve gerçek şu ki hata yapma olasılığımız %50’den fazla değildir.
- IQ’ya değil, EQ’a değer verin.
1990’larda ortaya çıkan Duygusal Zeka kavramı üzerine en çok araştırma yapan uzmanlardan Daniel Goleman’a göre, iş dünyasında IQ yerine artık EQ var olmaktadır. IQ, sizin akıl becerinizi gösterirken, EQ sizin sosyal ve öze dönük becerilerinizin birleşimidir. Dolayısıyla, bireysel yetkinliklerinizi fark etmeye, ihtiyaçlarınızı saptamaya ve gidermeye odaklanın. Bu, sizin LYS, KPSS, YDS gibi sınavlarda derece girmenizi değil, iyi bir şirkette etkin bir lider, sevilen bir yönetici ya da önü açık bir girişimci olmanızı sağlar.
Bu yaşamı iyi değerlendirmek için sadece bir şansım varsa, ben bugün kendimi motive etmek için izin veriyorum.
Ya siz?